
Çoğu zaman Almanlar’la Türkler arasında Atatürk, liderlik, önderlik millet ya da milli bayram gibi konular sözkonusu olduğunda, insanların boş, ilgisiz ve hatta olumsuz tutumlarını görüyorum.
Bizde ise bu kavramlar duygusal ve içeriğinden yoksun olarak ele alınmaktadır.
Sorunun temelinde yatan gerçeklik bu kavramların Türkler’de ve Almanlar’da aynı şeyleri ifade etmemesinden kaynaklanmasıdır.
Söz konusu kavramalara bakış duygusallıktan öteye gitmeyince her seferinde bir suskunlukla biten bir diyalogsuzluktur geriye kalan.
Her toplumun bir tarih bilinci vardır.
Tarih ise bulunulan zaman ve mekandan geriye bir bakış ve değerlendirmedir.
Bu değerlendirme sübjektiftir, değerlendiren kişinin veya toplumun kültürü, sosyal geçmişi ve politik bilinciyle etkileşim içindedir.
Yabancı bir kültürü veya tarihsel bir olguyu anlamak kendi kültürel, sosyal ve politik oluşumu çerçevesinde ele almakla veya değerlendirmekle mümkün olamaz.
Almanlar’ın tarihsel bilincinde lider, önder veya milliyet, milliyetçilik kavramları son derece olumsuz anlamlarla yüklüdür. Bu nedenle Almanlar’ın milli bayramları bile yoktur.
Almanlar’ın tarihlerinde Atatürk gibi bir liderleri de yoktur. Tersine Hitler gibi bir felaketleri vardır.
Milliyetçilikleri ise insanlık tarihinin en kanlı ırkçılığına dönüşmüştür.
Bizde ise bu kavramlar aynı zamanda çağdaşlaşmanın sembolleridir.
Almanlar’ın başka bir ülkenin tarihsel gerçeklerini kendi tarihsel deneyimlerine dayanarak kavramaları şaşırtıcı değildir.
Her toplumda bu tür toptancı yaklaşımlar, yeni önyargıların oluşmasına neden olmaktadır.
Başka bir kültürü kendi tarihsel süreci içinde anlamaya çalışmak bir özveri gerektirir.
Halbuki konuşmak istediğimiz diyalog konusu her iki toplumun çağdaş (muasır) değerleridir.
Alman toplumuyla uyum içinde bir arada yaşama iradesi iki farklı kültürün bu değerler çerçevesinde birlike yaşanmasıdır. İnsanlık kültürünün çağdaş değerleri ortaktır.
Aslolan bu değerlerin etrafında diyalog aramaktır.
Gerek batı toplumlarının gerekse modern Türkiye’nin çağdaş değerleri, eğitime dayalı hümanizme, akılcı düşünce ve bilime, laiklik yani seküler olmaya ve en nihayet milli iradeye dayanmaktadır.
Atatürk’ün çağdaşlaşma devrimleri son zamanlarda ne yazık ki büyük ölçüde amacından saptırıldı ve içi boşaltıldı. Muasır medeniyetler ile aramızda mesafe giderek açıldı.
Atatürk sonrası çağdaş değerlerin bazıları şunlardır. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, çoğulcu demokrasi, güçler ayrılığı hukuk devleti, cinsel tercih hakkı ve eşitlik.
Çağdaş medeniyetlere ulaşma hedefi bu değerlere sahip çıkarak yeniden yapılanmayla mümkün olacaktır.